Atölyeler


Atölyeler ile Gelişim
Atölyeler, anaokulunda çocukların çok yönlü gelişimini destekleyen en önemli öğrenme alanlarından biridir. Çocuklar, atölyelerde bireysel ilgi ve yeteneklerini keşfederken problem çözme, yaratıcı düşünme, özgüven kazanma ve iş birliği yapma gibi becerilerini geliştirirler. Sanat, fen, doğa ve keşif odaklı bu alanlar, çocukların merak duygusunu artırır, öğrenmeyi eğlenceli ve anlamlı hale getirir. Ayrıca, deneyimleyerek öğrenme fırsatı sunan atölyeler, çocukların duygu ve düşüncelerini özgürce ifade edebilecekleri güvenli bir ortam sağlar. Her çocuğun bireysel ihtiyaçlarını göz önünde bulunduran bu çalışmalar, onların akademik, sosyal ve duygusal gelişimlerine katkıda bulunur.



Bu atölye öğrencilerin büyük küçük kas gelişimi, denge, el göz koordinasyonu, uzaysal algı, mekân konum algısı gibi çocuğun gelişimsel süreci için önemli olan birçok alana hizmet eder. Öğrenci bu atölyede bir yandan enerjisini atarken bir yandan da sporu ve spor dallarını tanır, spor alanlarına göre kullanılan materyalleri keşfeder, yarışma heyecanını yaşar, kazanma ve kaybetme duygusunu tadar, bu duygularla başa çıkma teknikleri geliştirir ve grup çalışması yapmayı öğrenir.
Öğrencinin dışarıda her gün karşılaştığı uyaranlar düşünülerek tasarlanmış bu atölyede çocuk yaşam içerisindeki roller ve kurallarla tanışır. Trafik kuralları, alışveriş yapma, sıra bekleme, parayı tanıma ve para kullanma, insanlarla sosyal ortamda sohbet etme, nezaket kuralları, nereden ne alınır, ne nerede satılır gibi günlük yaşamda ihtiyaç duyacağı birçok sosyal yaşam kurallarını bu atölyede öğrenir.
Güne en güzel başlama yöntemi olan “circle time” aktivitesi ile çocuk arkadaşları ile güne merhaba der. Onlarla yaşadığı deneyimleri paylaşır, günün konusunu öğrenir, şarkı söyler ve kitap okur. Ayrıca akıllı tahta üzerinden takip edilen eğitim programını destekleyen interaktif oyunlar oynar, okuma yazmaya hazırlık çalışmalarını yapar. Kimi zamansa kendi kitabını kendisi oluşturur, kendi hikâyesini yazar. Çocuğun yaratıcılığından problem çözme yeteneğine kadar birçok alanda destek sağlayan bu atölyede çocuk eğlenceli olduğu kadar da eğitici vakit geçirir.
Drama, çocuğun öğrenme sürecini etkili kılan, yaparak ve yaşayarak öğrenmesine olanak sağlayan, kendini gerçekleştirmesine ve yaratıcı, üretken bir birey olmasına, başkalarıyla olumlu, sosyal ilişkiler kurmasına, kısacası tüm yönleriyle gelişmesine katkıda bulunan bir yöntemdir. Bu atölyenin amacı çocuğun doğuştan var olan yaratıcılığını geliştirmektir. Yaratıcı drama etkinlikleri ile çocuk kendini özgürce ifade eder, demokratik, hoş görülü bir kişilik geliştirir ayrıca işbirliği yapmayı öğrenir ve kendini tanır. Drama sayesinde çocuklara istenilen davranışlar, alışkanlıklar ve tutumlar kazandırılır. Drama, çocuğun sosyal gelişimini hızlandırır, bu sayede çocuğun kendine olan güveni de artar.
Montessori uygulamalarının da yapıldığı bu atölyede çocuk sayı kavramının yanı sıra modele bakarak yapma ve ilişkilendirme, geometri, ölçme, bilgi toplama, organize etme, ifade etmeyi de öğrenir. Okul öncesi dönem çocuklarının matematiksel düşünmelerinin temelinde sezgilerinin de yer aldığı ileri sürülmektedir. Çocuğun ilk deneyimleri daha sonra okulda öğreneceği yazılı sembollere dayanan formal matematiğin temellerini oluşturur. Matematiği öğrenme, kavram gelişimi ile ilgili olup çocukların her gün yaşadıkları somut deneyimlerle yakından ilgilidir. Betimleme, örüntüleme, kıyaslama, eşitleme, sınıflama, gözlemleme, sıralama, ölçme, semboller kullanma yani rakam tanıma, rakam yazma ve grafik çizme gibi konular çocukların gelecekte matematiği anlayarak öğrenmelerine yardım ederek onların kavramları anlamalarını sağlar.
“Eğitimde metot değil, insan kişiliği göz önüne alınmalıdır.” Felsefesini benimseyen Maria Montessori ’ nin kurduğu eğitim sistemini destekleyen bu atölyede çocuklar hazırlanmış çevrede ki Montessori materyallerinden, bireysel ilgi ve eğilimine göre bağımsız olarak seçim yaparlar. Bu atölyede etkinlik yapan çocuk istediği materyal ile, istediği zaman, atölyenin istediği ortamında etkinlik yapabilir. Çocuğun güçlü bir karakterde yetişmesini sağlamak için “fiziksel ve ruhsal hijyene” ihtiyacı vardır. Bu durumda öğretmenlerin görevi çocuğun içindeki yeteneği ve gizil gücü uyandırmak ve onların gelişim sürecinde desteklemektir. Montessori yönteminin özü, çocuğa önceden hazırlanmış bir çevrede kendi kendini geliştirebileceği şekilde hareket ve faaliyet özgürlüğü tanımayı amaçlayan, kendi kendine oluşan ve gelişen bir yöntem ve sistem anlayışıdır.
Fen ve doğa çalışmaları, çocukların problem çözme becerilerini geliştirmesi, etkili düşünme yollarını öğrenmesi ve ilgi alanlarını genişletmesi açısından büyük önem taşır. Bu atölyede, çocukların doğuştan gelen merak ve keşfetme dürtüsü, projeler ve deneylerle desteklenirken, doğaya karşı sevgi, sorumluluk alma ve koruma gibi duygular geliştirilir. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler, uzay, doğa olayları gibi geniş bir konu yelpazesi işlenir ve her çocuğun ilgi ve yeteneklerine uygun şekilde öğrenim deneyimleri sunulur. Çocukların aktif, öğretmenin ise rehber konumunda olduğu bu süreçte, gözlem, deneme, soru sorma ve araştırma gibi yöntemlerle bilgi edinmeleri teşvik edilir. TAD, bu çalışmaları psikolog ve pedagog desteğiyle planlayarak her çocuğa özgün bir öğrenme ortamı sunar.
Sanat atölyesi, doğal ve sanatsal malzemelerle donatılmış, çocukların kendilerini özgürce ifade edebilecekleri yaratıcı bir alan sunar. Kil, resim, heykel, ebru gibi farklı tekniklerle çalışmalar yapan çocuklar, duygu ve düşüncelerini sanat yoluyla dışa vurmayı öğrenir. Sanat eğitimi; yaratıcılık, problem çözme, el-göz koordinasyonu geliştirme ve hayal kurma gibi beceriler kazandırarak, çocukların zihinsel ve fiziksel gelişimlerine katkıda bulunur. Atölye çalışmaları, çocukların birey olma, sosyalleşme ve üretkenlik gibi özelliklerini desteklemeyi amaçlar.
Bu atölyede çocuk müzik materyalleri ile tanışır. Hangi materyal hangi sesi çıkarır, adı nedir, nasıl çalınır gibi sorulara cevap bulan çocuk aynı zamanda vücudunu kullanarak ritm çalışmaları yapmayı ve kendi müzik materyallerini geliştirmeyi de öğrenir. Mozart gibi ünlü bestecilerinde tanıtıldığı bu atölyede çocuk orf ve ritm çalışmaları sayesinde ruhunu besleyen bambaşka bir dünya ile tanışır. Bu çalışmalar sayesinde ritm duygusunu kazanan çocuk hayatının her alanına bu duyguyu katarak kaliteli bir yaşam geçirir.
Kitap okuma alışkanlığı okumayı öğrendikten sonra edinilen bir alışkanlık değildir. Kitap bebeklik döneminden itibaren çocuğun hayatının bir parçası olmalıdır. Kitap, farklı deneyimlerin, yeni becerilerin kazanılmasında en etkili yöntemdir. Kitaplar ile geçirilen zaman çocuğun hem bilişsel hem de sosyal ve duygusal gelişimini destekler. Bunun yanı sıra kitaplardaki olayları takip ederken olaylar arasında ilişki kurma, neden sonuç ilişkisini anlama becerisi de kazanacaktır. Ayrıca kitaplar toplumsal ve kişisel değerlerin öğrenilmesi için de önemli birer kaynaktır. Çocuklar iyi-kötü, doğru-yanlış kavramlarını, yardımseverlik, sorumluluk gibi kavramları hikâyeler ile pekiştirirler. Bunlardan dolayı çeşit çeşit kitapların yer aldığı kütüphanede çocuklar eğlenerek öğrenirler.
Günümüzde, özellikle büyük kentlerdeki çocuklar doğadan izole edilerek büyümektedir. Kentlerdeki çarpık ve plansız yapılaşma sonucu oldukça sınırlı olan güvenli açık alan olmaması nedeni ile pek çok çocuk fiili olarak zamanının pek çoğunu kapalı alanlarda geçirmekte, toplum ve doğa ile çok sınırlı şekilde ilişki kurabilmektedir. Sağlıklı bir gelişim için sosyal ve fiziksel çevre koşullarının önemi yadsınamaz. Okul öncesi dönem bireyin ileride sağlıklı bir erişkin olmasında yapıtaşı niteliğinde bir dönemdir. Doğanın bir parçası olan insanın doğayla iletişiminin sağlıklı gelişimine olumlu katkısı olduğu birçok kuramcı tarafından dile getirilmektedir. Ayrıca oyun, çocukluk dönemi temel gereksinimlerinden biri olarak çocuğun yaşamını somutlaştırdığı eylem olduğu için tüm düzeylerdeki sağlıklı gelişim açısından hayati önemdedir. Bu nedenle mevcut çevrenin doğayla iletişimi ve oyunun değerine uygun koşulları sağlamak büyük önem arz eder. Doğayla iç içe oyun alanlarının olduğu bir ortam yaratmak ve çocuğu bu ortamla buluşturmak çocuğun bütün gelişim alanlarını desteklerken kaliteli zaman geçirmesini de sağlar.
Okul öncesi dönem, çevre bilinci ve duyarlılığın kazanılması için en önemli yaşam dönemidir. Çevre bilgisi ve çevreye yönelik tutum okul öncesi döneminde şekillenmeye başlar ve bu dönemde kazandırılan çevre bilincinin ileriki yıllarda da çevreye karşı olumlu tutum geliştirmede önemli yeri vardır. Deneyime dayalı öğrenme, çocukların doğal ortamlarda, gerçek durumları gözlemleyerek, inceleyerek ve sürece katılmasıyla gerçekleşen etkili bir öğrenme şeklidir. Çocuk tarım alanında tohumu toprakla buluştururken doğanın bir parçası olup, bitmeyen bir süreci gözlemleme fırsatına sahip olur ve doğru bir yönlendirilme ile çevre bilincini kazanıp ileriki yaşamında duyarlı bir birey olarak hayatına devam eder.